Hilpeyttä
Published Salı, Ocak 12, 2010 by ~Gaen~ in throne of inspirationGözlerinin içine baktım.Tanıdığım mahluktan farklı olmasın nolur dedim dakikada bir,kendimce; lütfen örselenmemiş, canı yanmamış olsun.
Ona baktığımı farkedip o da bana dikti gözlerini, sonra bastı kahkahayı.Değişmedim dedi.Yine baktım.Rahatladım gerçekten güldüğünü görünce.Gerçekten hala deliler gibi gülüyordu; etrafa aldırmadan, sesini sakınmadan.Nasıl güzel gülüyordu, hatırladığım gibi.
Baya sohbet ettik, daha doğrusu onun monologlarını etrafa duyurmasını seyrettim.Yakın gelecekten başlayıp yavaş yavaş bıraktığımız noktaya kadar gitti.Anlattığı şeyleri duymuyordu herhalde, şimdiye denizi seyre dalmış, melankoliden ölüyor olması gerekirken çatır çutur gülüyordu kendi anlattıklarına.Çok şaşırdım, şaşırdığımı anladıkça şevkle devam etti.Canımın nasıl yandığını anlatamam dedi.Sonra gülümseyerek : Acımdan çığıracağıma, gülmeye başladım dedi.Öyle bir hal aldı ki dilim damağım gözyaşlarıma kanalizasyon oldu!İşte yine güldü.Zorlamadan gülüyordu bir de, derin nefesler alarak gülüyordu; aldığı nefesi cömertçe iade ediyordu...
Değişmedim ne kelime...Hem de nasıl değişmişti! Büyüdü desem o değil, küçüldü desem imkanı yok.
Sonra çantasından bir defter çıkardı.Allı pullu, garip bir şey.Bu dedi, işte bu benim.
Tabii ya..
Delirmişti.Basbayağı delirmişti de kendi de kaçıyordu deliliğinden.O aşırı kahkahalarındaki dinginlik ele veriyordu belki de.Ama o kahkahalar ne kadar güçlüydü.Eskisinden bile daha derinden, daha yüksek çıkıyordu sesi.Yaşadıklarını her anlatışında, canı ölesiye acıyordu ama gülüyordu da!Zorlamadan gülüyordu bir de, derin nefesler alarak...
Bak!
Sayfalardaki her gözyaşı lekesine sonradan gülen suratlar çizilmişti, bir damlayı bile atlamamıştı.Parmaklarını izlere sürüp tekrar etti : Bu, benim.Ben değişmedim.Hala sevmeyi bilmiyorum mesela?
Dünya üzerindeki hiçbir varlığa, o an ona baktığım gibi bakmadığımı biliyorum.Hala anlamıyordu, hala sevemediğini sanıyordu.Oysa o aptal sayfalara nasıl aşıktı, oysa yüksek
kahkahalarını nasıl da seviyordu, ağladıktan hemen sonra gülmeye nasıl bayılıyordu!
Gözlerini dikti yüzüme.O an aklımdan geçen her şeyi biliyordu, üç sıra arkamdaki kadının düşüncelerini parçayabileceğinden emindim.
Gözlerini kırpmadan bana baktığından mıydı, rüzgardan mıydı yoksa hakikaten gözleri mi dolmuştu?Tam kalkıp sarılacakken aniden arkasına yaslanıp bir cömertlik daha yaptı dünyaya.
Hahahay!...aahah....hala....ahahahah....hala ödün....püüüp hahahaha......
Hayatta kalmıştı.Onca şeyden sonra bile ayaklarını vura vura geziyordu yeryüzünde.Garson ona müesseseden(!) bir bardak portakal suyu getirinceye kadar güldü.Derin düşüncelere dalmak imkansızdı, ona acımak imkansızdı, ona hayran olmak imkansızdı, ona inanabilmek de imkansızdı.
Sonra deliler gibi ağladı; denizi taşırmak istermişçesine ağladı.Sırf sonrasında gülmesi daha zevkli diye ağladı.
Bu benim dedi.Ben değişmedim.Gözyaşlarımı güldürüyorum ben.
Dünya üzerindeki hiçbir varlığın, o an onun bana baktığı gibi bakmadığını biliyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ağlamak kolayı bence,gülmek daha zoru her durumda.
her dakika zoru başarabildiğim için sevineyim mi o zaman? =)